Tasarım ihtiyacınıza doğru ve zevkli bir çözüm arıyorsunuz. Olanca sabır ve ilgi ile sizi dinlerim. Söz bana gelince, öncelikle neyi nasıl yapmamanız gerektiğini göstererek işe başlarım. Ana amaç, ihtiyaca doğru çözüm getirmekse, ilk önce ”Neyi nasıl yapmamamız gerektiği” konusunda anlaşmalıyız.
Hazır tasarım sitelerinden alıp, orasından burasından çekiştirip, kolay yoldan ”Müşteriye özgün” iş diye koy masaya.. (Amerika’yı yeniden keşfetmeyelim!) diyerek, başarılı olmuş olan bir tasarımın, neredeyse tıpa tıp benzerini koy masaya.. Ben de bu yok! Tuhaf olan, birbirine benzeyen işlerin faturalarını müşteriye hangi akla uyularak ödetmeye kalkarlar, buna canım yanar.
Öylesine hızda ürüyor ki işler – üretiliyor demeye çekiniyorum– akşama işi mi yetiştirme yarışındalar, yoksa en trend cafe’de, en öndeki masaya yetişme yarışında mı, ayırt edemiyor insan.. Bir de markanın stratejileri ve ihtiyaçlarına değil de, tümüyle gladyatörler savaşına benzettiğim ”Tasarım Ödülleri” yarışlarına katılmayı amaçlamış tasarımlar yaratmayı, aklım bir türlü almıyor! Neye ve kime hizmet..?
“Prensipler, bir şeye mal olmuyorsa, prensip değildirler.” Nokta! Para, elbette önemli, hele değerinden her geçen gün bir şeyler yitirdiği günümüzde. ”Tasarımcılar Mezarlığı”, (Paramı alırım, müşterinin dediğini yaparım.) diyerek, kendi sonlarını hazırlamışlar ile dolu. Tasarımda ”copy-paste” arsızlığı, tahammülün ötesine varmış, farkında değiliz. Artık kim daha önce kopyalarsa, yarışta o önde!
İsteğim, akılcı, günü yakalayıp, önünde gidebilen, insana dair birşeyler söyleyen, akla ve yüreğe dokunabilen işler yapmak.. Ne boşu boşuna yel değirmenlerine saldırırım, ne de Moby Dick’in peşinden uçuruma sürüklenecek kadar gözü karayım.. İsteğim, akılcı, günü yakalayıp, önünde gidebilen, insana dair birşeyler söyleyen, akla ve yüreğe dokunabilen işler yapmak.. Sayfa düzeni’ni, fotoğraf veya illüstrasyonu, yazı karakteri, renk paletini, baskı tekniklerini bilinçle uygulamayı sürdürdüğüm, müşterinin “elinin mouse”u ile pek karışmayacağı, estetik kaygıların ticari beklentiler ile uyuma kavuştuğu işler yapmak.. Müşterinin (Benim de çorbada tuzum bulunsun!) ‘un çorbanın tadını bozmadığı, aksine çorbaya nefaset katacağı işler yapmak.. Kendimin ya da müşterimin egosunu tatmin için yapılan türlü çeşitli kurnazlıklar, kurum ya da markanın acı faturaları ödenmesine neden oluyor.
Yetersiz, bir şey söylemeyen, akla zarar işlerin, müşterilere nasıl onaylatıldığına şaşıyorum doğrusu.. Portföyümde böyle çalışmalar hiç yer almadılar. Yapılmadılar ki! Yapılmasınlar da! Akıl, iki kulplu bir küp.. Bir kulpundan tutmak yetmez. Müşteri ve tasarımcı ikilisi, iki kulpundan da var güçleriyle tutmalı. İleri-geri çekiştirmek için değil, ileriye taşımak için!
”Aciliyetler” işleri oldu bittiye getirmeye zorluyorlar. İşimizin bir diğer zor tarafı, hizmetimizin bedelini ödeyenlerin bugün-var-yarın-yok olmaları. Aklınızdakini kavrayan, size yeşil ışık yakan kişi, akşamdan sabaha işten ayrılıyor, geride kalanlar ise sanki intikam alırcasına, yaptıklarını(zı) yıkıp yok etmeye çalışıyorlar.. Asıl zarar gören, iletişim çizgisinde sismik zigzag’lar sergileyen, geri dönüşsüz hasarlar alan kurum ya da marka oluyor. Bu nedenle, organigram’ın en üstündeki kişi, ya da ona en yakın kişinin işverenim olmasını arzu ediyorum.. Bunun, hesap verebilirlik adına da en doğru yol olduğuna inanıyorum.
Ben, böyle beraberliklerin keyifle yürüdüğüne tanık oldum, bu tadı biliyorum. Başarısında payım olduğu için mutluyum.. Yeni beraberlikler için de kapım daima açık… Yok, (Hizmeti alan, parayı ödeyen benim, ben ne istersem, neyi beğenirsem, tasarımcı onu yapmalı!) diyen varsa, ”Doğru adres” ben değilim!
Ne çizgi altı, ne çizgi üstü çalışıyorum. Ben çizginin altını üstüne getiriyorum. Ara sıra içine büyü katmak, hayal katmak, işi daha da güzelleştiriyor. Anlaşılır olmaktan ödün vermeden farklı olmak, fark edilir olmak, çizgimdeki ana felsefe.
(Bize çözüm getirebilir misiniz?) derseniz..
“Biliyorum, yaparım!”… yanıtım, bu kadar kısa.